Tam 8 bin yıllık bir yerleşim yeri İstanbul
İstanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı'daki kazılarla bulunan liman doğrultusunda 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3.000, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. İstanbul Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde başkent olarak kullanılmıştır. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik hâlini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
Nice medeniyet bu şehri almak için sefere çıktı.
Yedi denizin gemileri İstanbul limanlarına demirledi ve nice kervan dünyanın bir ucundan getirdiği malları İstanbul pazarlarında satışa çıkardı.
Bugün İstanbul’un dört bir yanında arzı endam eden sayısız tarihi yapı, İstanbul’u dev bir açık hava müzesine dönüştürüyor.
Toplumsal hafızayı canlı tutan sayısız mekân, restoran, kafe ya da pastane de İstanbul’un nostaljik yerleri arasında önemli yer tutuyor. Özetle İstanbul bize, “beni yine ve yeniden keşfet” diyor.
Bir yanda iğne atsan yere düşmeyen metrobüsler bir yanda sıcak bir çayla güvertesinde hayatın telaşından arındığımız vapurlar…
Bir yanda kalabalığın sel gibi aktığı İstiklal Caddesi diğer yanda yalnızca dalga ve martı sesleriyle şenlenen Burgazada sokakları…
Her ne kadar şehrin sakinleri olarak sabah işe, akşam eve koşturup dururken binlerce güzelliğin yanından fark etmeden geçip gitsek de İstanbul; hâlâ dünyanın en eski, en ünlü ve hepsinden önemlisi en güzel şehirlerinden biri.
“Dersaadet” yani “saadet kapısı” diye anılan İstanbul, burada doğanlara da misafir olarak gelenlere de bitmeyen bir serüvenin kapısını aralıyor.
İstanbul’da gezilecek yerlerin pek çoğu, insana hayatı boyunca farklı yaşlarda tekrar gördüğünde farklı çağrışımlar yapıyor ve anıları tazeliyor.
İstanbul’un gözbebeği Tarihi Yarımada’yı gezmeye başlamak için en doğru yer Ayasofya Cami.
Dünyanın en tanınmış ibadethanelerinden biri olarak aynı yerde 3 defa inşa edilen Ayasofya, son halini 537 yılında aldı.
Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün İmparator Justinianos’un, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dediği ve Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı rivayet ediliyor.
İstanbul’un fethinden sonra cami olarak ibadete açılan Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklendi. Bir dönem müze olarak ziyarete açılan Ayasofya, şu an cami olarak yeniden ibadete açık durumda.
Osmanlı İmparatorluğu, dünyanın en geniş sınırlara ulaşmış ve yüzyıllarca hakimiyetini sürdürmüş imparatorluklarından biri. Bu köklü tarihin ve ihtişamlı yapının 400 yıl boyunca yönetildiği, sultanların ve ailelerinin yaşadığı Topkapı Sarayı ise bütün görkemiyle Tarihi Yarımada’da görülmeyi bekliyor.
Osmanlı’nın en şatafatlı düğünlerine, tahta çıkma törenlerine ya da entrikalarına ve hüzünlü hikayelerine şahit olan bu sarayda, kendinizi tarihin kollarına bırakarak eşsiz bir tarihe tanık olabilirsiniz.
Topkapı Sarayı Müzesi ve Harem Gezisi’nde görülecek yerler arasında sarayın Harem bölümü, Hırka-ı Saadet Dairesi ve Has Oda bölümü, Babü’s Saade bölümü ve Köşkler Bahçesi bölümü bulunuyor.
Tarihi Yarımada’nın en gözde duraklarından biri de Beyazıt’ta 550 yıldır ayakta duran Kapalı Çarşı. Yabancıların Grand Bazaar adıyla tanıdığı Kapalı Çarşı, içinde kaybolacağınız sokakları ve dünya altın piyasasına yön veren kuyumcularıyla ünlü.
İstanbul’un en eski çarşısının içinde ticaretin hâlâ ne kadar canlı olduğunu ve burada satılan her şeyin İstanbul’un kadim ruhunu yansıttığını göreceksiniz.
İstanbul’un tam kalbinde Unkapanı’nda yer alan Bozdoğan ya da dünyanın tanıdığı adıyla Valens Su Kemeri, dünyada eşine az rastlanan uzunlukta ve sağlamlıkta. Bugün altından trafik akarken pek fark etmesek de 1.500 yılı aşkın süredir İstanbul’u seyrediyor.
Bizans Dönemi’nde sarayın su ihtiyacını karşılamak için yaptırılan sarnıç, göz alıcı sütunları ve Medusa heykeli ile bugün bile görenleri kendisine hayran bırakıyor.
Günümüzde, içinde birçok sanat etkinliği de gerçekleşen Yerebatan Sarnıcı’nda; konserler ve dinletiler, katılanlara büyülü bir dünyanın kapılarını aralıyor.
İmparator I. Konstantin onuruna, MS 330 yıllarında İstanbul’un yedi tepesinden birine dikilen Çemberlitaş sütunu, zamanla bütün bir semte adını vermiş.
Bir zamanlar Bizans İmparatorlarının büstlerinin konulduğu Çemberlitaş sütunu, Haçlı Seferleri esnasında büyük hasar alsa da hâlâ İstanbul’un en dikkat çekici yapılarından biri.
Bugün en tepesine çıkıp İstanbul manzarasını seyretmek için uzun kuyrukların beklendiği Galata Kulesi, İstanbul’un siluetini çizen en önemli simgelerden biri.
528 yılında inşa edilen yapı, İstanbul Boğazı ve Haliç’e akim konumda, bir fener kulesi olarak inşa edilmiş ama dönem dönem zindan olarak da kullanılmış.
Kuleye birlikte çıkan âşıkların sonunda evlendikleri, kuleyle ilgili rivayetlerin en popüler olanı…
İstanbul’un Fethi’nden önce inşa edilen tek sinagog olan Ahrida Sinagogu, bugün Balat’ın en göz alıcı yapılarından biri.
Makedonya’nın Ohri kentinden göç eden Yahudiler tarafından kurulan sinagog, günümüzde İstanbul’un en büyük sinagogudur.
Sinagogda ismi Nuh’un gemisinin gemi anlamına gelen Teva adındaki dua kürsüsü, tekne pruvasını andırdığı için büyük ilgi çekiyor.
Fatih Sultan Mehmet’in emriyle, İstanbul’un Fethi esnasında Karadeniz’den Bizans’a gelebilecek yardımları kesmek amacıyla 90 günde yapılan Rumelihisarı, şehrin en gözde tarihi yapılarından biri. Boğaz’a nazır yapı, amacına uygun olarak Boğazkesen Hisarı adıyla da biliniyor.
Üç büyük kulesi ve surlarıyla muhteşem bir yapı olan Rumelihisarı, Boğaz’ın iki kıyısının birbirine en çok yaklaştığı noktada Anadolu Hisarı’nın tam karşısında yer alıyor.
Bir zamanlar Rumelihisarı Konserleri gibi açık hava etkinliklerinin gerçekleştiği hisar, günümüzde müze olarak ziyarete açık. Rumeli Hisarı Müzesi’nde İstanbul’un fethinde kullanılan toplar, gülleler ve Haliç’i kapattığı söylenen zincirin bir parçası hala sergileniyor.
Yemyeşil ormanlarla kaplı Beykoz’dan Karadeniz’i kuşbakışı seyreden Yoros Kalesi, İstanbul’da Doğu Romalılardan kalan önemli tarihi yapılardan biri.
Doğu Roma’nın zayıflamasıyla uzun yıllar Cenevizlilerin elinde kalan kale, 1391’de Yıldırım Bayezid tarafından fethedilir.
Bugün Boğaz manzarasını en iyi seyredebileceğiniz önemli noktalardan biri olan Yoros Kalesi’nin hemen altında hizmet veren kafede, Boğaz’da kahvaltı keyfini yaşayabilirsiniz.
Devam eden arkeolojik kazılar nedeniyle kalenin içine girmek yasak olsa da kalenin ihtişamlı surlarını ve muhteşem Yoros Kalesi manzarasını görmek için biraz uzun bir yokuşu çıkmayı göze almanız gerekiyor.
Yıldırım Beyazıt döneminde Boğaz’a girişlerin kontrolü ve Göksu Vadisi’nin korunması amacıyla inşa edilen Anadolu Hisarı, 1395 yılından beri Anadolu Yakası’nın Karadeniz’e bakan en güzel manzaralarına ev sahipliği yapıyor.
Anadolu Hisarı bugün kıyısındaki balıkçı tekneleri, kafeler ve restoranlarla İstanbul’un en huzurlu yerlerinden biri.
“Yedi düvel zindanından beterdir Yedikule…” diyor ya Yeni Türkü, bir zamanlar İstanbul’un tüm haydutlarının son durağı olmuş Yedikule Zindanları.
Aslında Bizans Dönemi’nde misafir kralların ağırlanması için inşa edilen yapı, Fatih Sultan Mehmet döneminde eklenen 3 kule ve surlarla son halini alarak bir askeri garnizona dönüştürülmüş.
Bugün ise Türkiye’nin ve İstanbul’un en büyük açık hava müzelerinden biri olan Yedikule Hisarı Müzesi, İstanbul Fatih’te gezilecek tarihi mekanlar listesinde önemli bir yere sahip.
Bizans Dönemi’nde at yarışlarının gerçekleştiği gerçek bir hipodrom olan tarihi alan, bugün Sultanahmet Meydanı’nda At Meydanı olarak tanınıyor.
Üzerinde Mısır hiyerogliflerinin yer aldığı Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Alman Çeşmesi bu alanda yer alıyor. Ayrıca Bugün Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak ziyaret edebileceğiniz İbrahim Paşa Sarayı da bu meydana bakıyor.
Eminönü’nden Kadıköy’e geçerken göze çarpan o zarif ve ihtişamlı yapı, Haydarpaşa Tren Garı.
Anadolu’dan gelen trenlerin son durağı olan Haydarpaşa Tren Garı, 1908’de İstanbul – Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak inşa edildi.
Son yıllarda Haydarpaşa, Kitap Fuarı gibi kültürel aktivitelerle de adını duyuran gar, içerisinde yer alan restoranlarla da Kadıköy’de gezilecek yerlerin en önemlisi.
Türk-Alman dostluğunun bir nişanesi olarak Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından İstanbul’a hediye edildi.
Almanya’da büyük parçaları inşa edilip İstanbul’a taşınan çeşme, burada bir araya getirilerek 1901’de açıldı.
Bazı yıllarda ramazan şenlikleri kapsamında Alman Çeşmesi’nin depoları şerbetle doldurularak bu çeşmeden İstanbullulara şerbet ikramı yapılıyor.
Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit tarafından Boğaz kıyısında, 1856’da yaptırılan bu Dolmabahçe Sarayı, Batı mimarisinden izler taşıyan ihtişamlı görüntüsüyle İstanbul’un en önemli simge yapılarından biri.
Türkiye’deki en büyük saraylardan biri olan Dolmabahçe Sarayı, Atatürk’ün de son günlerini geçirdiği mekan olması nedeniyle farklı bir manevi değere de sahip.
Prens Adaları’nın en büyüğü olan Büyükada, her yıl her yıl yüz binlerin akınına uğruyor. Bisikletle adayı turlayıp, enfes balıklarla karnınızı doyurmak dışında, Büyükada’da yapmanız gereken bir şey daha var: Aya Yorgi Manastırı’na çıkmak.
1751’de inşa edilen eski kilise ve sonradan eklenen yapılarıyla Aya Yorgi Kilisesi, Büyükada’nın en yüksek yeri olan Yücetepe’de yer alıyor.
Her yıl, 23 Nisan ve 24 Eylül’de farklı inançlardan birçok insanın ortak dualarda ve dileklerde buluşmak için bir araya geldiği kilisede, dilenen dileklerin gerçekleştiği yönünde yaygın bir inanış var.
Bu tarihler dışında kalabalıklardan uzak biçimde kiliseyi ziyaret edebilir ve hiç konuşmadan dileğinizi tutup Azap Yokuşu’nu çıkarak eski bir adeti yerine getirebilirsiniz. Ayrıca Yücetepe Kır Gazinosu’nda enfes bir manzara da sizi bekliyor.
Rum Ortodoks Patrikhanesi olarak da anılan Fener Rum Patrikhanesi, Haliç kıyısında Balat’ta yer alıyor.
1602 yılında Sadrazam Ali Paşa Caddesi’nde bugün bulunduğu yere taşınan Patrikhane, 1800’lü yıllarda yapılan restorasyonla bugünkü görünümüne kavuştu.
Heybeliada’da son yıllarda eğitim vermese de ihtişamından bir şey kaybetmeden yüzyıllara meydan okuyan tarihi Heybeliada Ruhban Okulu, adada görmeniz gereken önemli tarihi yapıların başında geliyor.
Çoğunlukla ziyarete açık olmayan okulda, yaz aylarında zaman zaman düzenlenen özel konserler ve etkinlikler vesilesiyle kapılar ziyaretçilere açılabiliyor.
Adanın en yüksek tepesinde yer alan okulu görebilmek için uzun bir yürüyüşü göze almanız gerekiyor, ama emin olun bu muhteşem yapının yalnızca bahçesini görmek bile yorgunluğunuzu unutturuyor.
İstanbul’un siluetini çizen önemli mimari yapılardan biri de Kuleli Askerî Lisesi. Çengelköy kıyısından Boğaz’a bakan bu yapının tam arkasında yer alan İstanbul’daki ikinci en büyük Türk bayrağı yer alıyor.
Geceleri projektörle aydınlatılarak Boğaz’ın neredeyse her yerinden görülebilir hale gelen Kuleli Askeri Lisesi, 1872’den beri şehrin en dikkat çekici yapıları arasında bulunuyor.
Üsküdar-Beşiktaş motorlarıyla karşıya geçerken yanından geçtiğimiz nazlı güzel Kız Kulesi hakkında sayısız efsane var…
İstanbul’un en romantik simgelerinden olan Kız Kulesi, 2000 yılında restore edilerek bir restoran olarak hizmet vermeye başladı. Üsküdar sahilden teknelerle 5 dakikada ulaşılan Kız Kulesi’nde evlenme teklif etmek, İstanbul’un adetlerinden biri haline geldi. Kız Kulesi’ni gezmek için restoranda yemek yeme şartı bulunmuyor, yalnızca tekneyle geçiş ücretini ödeyerek, Kız Kulesi’ni yakından görebilirsiniz.
Üsküdar Salacak ve Kabataş’tan Kız Kulesi’ne tekne ile gitmek için Üsküdar Salacak iskelesinden 09.00-18.45 saatleri arasında her gün; Kabataş’tan 09.00-18.45 saatleri arasında sadece hafta sonu seferler yapılıyor.
Yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapan İstanbul, köklü geçmişini ve ihtişamını birbirinden özel mimari yapılarıyla pahalı bir gerdanlık gibi sergiliyor. Osmanlı mimarisinin, zenginliğinin ve estetiğinin en önemli yansımalarını ise her biri güzelliğiyle insanı manevi bir yolculuğa çıkaran camilerde görmek mümkün.
İstanbul’daki ilk camiler, şehrin 1453’te fethedilmesinden sonra Bizans’tan kalan kiliselerin bir kısmının camiye dönüştürülmesiyle oluşturulmuş. Bu şekilde kısa vadede şehrin Müslüman halkının ibadethane ihtiyacı karşılanmış ancak Müslüman nüfusun artmasıyla doğan cami ihtiyacı, Osmanlı mimarisinin en muhteşem eserlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuş.
“İstanbul’da kaç tane camii var?” diye merak edenler için dipnot: Bugün İstanbul’da 3 bini aşkın cami bulunuyor ve İstanbul’da gezilecek camilerin sayısı hiç de az değil. Büyük kısmı yüzyıllara meydan okuyan bu camilerin tamamını görmek mümkün değil, ancak İstanbul’un en güzel camilerini temsil eden birkaç örneği mutlaka görmek gerek.
Dünyanın tanıdığı ismiyle Muhteşem Süleyman, yani Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1551-1557 yılları arasında Mimari Sinan’a yaptırılan Süleymaniye Camii, Beyazıt’ta yer alıyor.
Büyük bir alana kurulu Süleymaniye Külliyesi; medreseler, hazire, hastane, sıbyan mektebi, hamam, kütüphane, imaret ve dükkânlarla beraber Süleymaniye Camii’nden oluşuyor. Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın türbeleri, Süleymaniye Külliyesi’nde yer alıyor.
Süleymaniye Camii hakkında ilginç bilgiler edinmenin en iyi yolu camiyi gidip bizzat görmek. Camiyi böcek ve akrep istilasından koruyan devekuşu yumurtaları, Mimari Sinan’ın haftalarca boş küplerle hesapladığı akustik ve yağ kandillerinin isinden mürekkep üretilmesi gibi birçok yaratıcı fikir, hayranlığınızı ikiye katlayacak.
İstanbul’un en ünlü camisi hangisidir diye sorarsanız, pek çok kişiden Sultanahmet Camii yanıtını alırsınız. Tüm dünyanın Mavi Cami (Blue Mosque) adıyla tanıdığı Sultanahmet Camii, 6 minaresi ve içini süsleyen mavi İznik çinileriyle ünlü.
Osmanlı Padişahı I. Ahmet tarafından 1609-1617 yılları arasında Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılan Sultanahmet Camii, Ayasofya’nın tam karşısında yer alıyor ve güzelliğiyle ona meydan okuyor. Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerinden biri olan Sultanahmet Camii, ihtişamını büyüklüğünden değil zarafetinden alıyor.
İstanbul’daki en önemli camilerden biri olan Eyüp Sultan Camii, Haliç’te yer alıyor. Hz. Muhammed’in bayraktarlığını yapan Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin 7. yüzyılda İstanbul kuşatması esnasında şehit düşerek buraya defnedildiğine inanılıyor. Eyüp Sultan Türbesi’nin hemen yanına inşa edilen Eyüp Sultan Camii İstanbul’un fethinin ardından 1458’de Fatih Sultan Mehmet’in emriyle yapılmış.
Fatih Sultan Mehmet başta olmak üzere pek çok Osmanlı padişahının kılıç kuşanma törenine ev sahipliği yapan cami, hafta sonları, dini bayramlarda ve kandillerde on binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.
İstanbul Boğazı’nın kıyısında yer alan Büyük Mecidiye Camii, Ortaköy Meydanı’nda yer aldığı için halk arasında Ortaköy Camii olarak anılıyor. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün Avrupa ayağına yakın cami, küçük ama zarif görüntüsüyle İstanbul’un en güzel manzaralarından birine fon oluşturuyor.
Neo-Barok mimari tarzda inşa edilen Büyük Mecidiye Camii, Sultan Abdülmecit tarafından Nigoğos Balyan ve Garabet Amira Balyan’a yaptırılmış. 1853’te inşası tamamlanan cami, alışılagelmişin dışında büyük pencereleriyle Boğaz’ın rengarenk ışıklarının içeriyi aydınlatmasıyla muhteşem bir görünüme kavuşuyor.
İstanbul’un farklı semtlerinde her biri farklı yüzyıllarda, farklı mimarların hayal gücüyle inşa edilen bu tarihi camiler, dünyanın her yerinden milyonlarca insanı kendilerine hayran bırakmaya devam ediyor.
İstanbul’un ilk selatin camisi yani sultan tarafından yaptırılan camisi olan Fatih Camii, İstanbul’un fethinden 10 yıl sonra Mimar Yusuf Sinan’a (Sinan-ı Atik) yaptırılmış. İstanbul’un 7 tepesinden 4’üncüsünde yer alan Fatih Külliyesi’nde medreseler, darüşşifa, kervansaray, imarethane, kütüphane ve hamam bulunuyor.
Bizans İmparatorları’nın mezarlarının bulunduğu tepeye, inşa edilen cami, İstanbul’da Osmanlı Devri’nin başladığının en büyük göstergelerinden biri olarak tasarlanmış.
Ne yazık ki bugün ziyaret ettiğimiz cami, Fatih Sultan Mehmet yaptırdığı orijinal yapının kendisi değil. 1766 depremiyle yıkılan caminin yerine yapımı 1771’de tamamlanan ve günümüze ulaşan cami, Barok esintiler taşıyor. Fatih Sultan Mehmet’in türbesinin de yer aldığı hazirede birçok ünlü devlet adamının mezarı yer alıyor.
Eminönü’nde denizin kıyısında yer alan Yeni Cami ya da Valide Sultan Camii’nin inşasına 1597 yılında Sultan III. Murat’ın eşi Safiye Sultan’ın emriyle başlanmış ancak 1665’te zamanın padişahı IV. Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultan’ın bağışlarıyla tamamlanmış.
Aslında 400 yıllık olan cami, Süleymaniye ve Sultanahmet camilerinden sonra inşa edildiği için “Yeni Cami” adıyla anılmaya başlanmış.
Yeni Cami, iç mimarisi Süleymaniye ve Sultanahmet camilerininki kadar başarılı olmasa da hâlâ İstanbul’da gezilecek en popüler camilerden biri. İstanbul’un siluetini çizen önemli simgelerden biri olan Yeni Cami, güvercinleriyle de ünlü. Eminönü’ne yolu düşenler için Yeni Cami’nin önünden kuşlara yem atmak, adeta bir geleneğe dönüşmüş.
Çemberlitaş’tan Kapalıçarşı’nın girişine doğru yürürken solunuzda kalan Nuruosmaniye Cami, İstanbul’un 2. tepesinde yer alıyor. Diğer tarihi camilere göre ebatları biraz daha küçük olsa da Nuruosmaniye zarafeti ve pencerelerindeki göz alıcı vitraylarıyla mutlaka görülmesi gereken bir estetiğe sahip.
Nuruosmaniye Cami, giriş kapısının tutacaklarındaki dualardan tutun içinde yer alan paha biçilemez hat levhalarına kadar Osmanlı estetiğini yansıtan sayısız detayla donatılmış. Cami, içinin büyük ölçüde mermer kaplı olması ve Osmanlı’nın ilk barok camisi olmasıyla da ayrı bir öneme sahip.
Karaköy’de hırdavatçılar çarşısının içinde saklı kalmış olsa da İstanbul’un en farklı mimarisine sahip camilerinden biri de Arap Cami. Kare formundaki yüksek kulesiyle dikkat çeken Arap Cami, İstanbul’da ilk ezanın okunduğu yer olması nedeniyle büyük önem taşıyor.
Emeviler’in İstanbul’u kuşattıkları 7 yıllık süreçte, 717 yılında inşa ettikleri düşünülen caminin, Bizanslılar tarafından kiliseye dönüştürüldüğü tahmin ediliyor. İstanbul’un fethiyle yeniden cami olarak ibadete açılan yapı, yalnızca tavanındaki muhteşem ahşap oymaları için bile görülmeye değer.
Dünyanın en nefes kesici şehirlerinden biri hiç kuşkusuz İstanbul. İki ayrı denize bakan kıyıları ve bu iki denizi kavuşturan İstanbul Boğazı ile bu şehir, hayal gücü en geniş ressamların bile düşleyemeyeceği güzelliklerle bezenmiş.
İstanbul’un en güzel manzaralarını zihninize kazıyabileceğiniz, ister çay ve simitle, ister şık bir akşam yemeğiyle manzaranın tadına varacağınız birçok özel mekan arasından en tanınmışlarına göz atmaya ne dersiniz. İşte İstanbul’un en popüler manzara terasları!
Gün batımının kızıllığında Haliç’in muhteşem manzarası, kırmızı-beyaz pötikareli örtüler serilmiş küçük ahşap masalar ve sandalyeler… Nostalji sizin için de sıradan bir kelimenin çok ötesinde, hatta bir yaşam tarzıysa Pierre Loti Tepesi, İstanbul’da mutlaka görmeniz gereken yerlerin başında geliyor.
Eyüp Sultan Camii’ni ve Türbesi’ni ziyaret edenler, derin bir nefes almak için teleferikle Pierre Loti Tepesi’ne çıkarak yaz günlerinde bir şişe gazozla serinleyip, kışın demli bir çayla içini ısıtıyor. Pek çok filmin ve dizinin etkileyici sahnelerine fon olan Pierre Loti Tepesi’ne Gaziosmanpaşa merkezden kalkan Pazariçi minibüsleriyle ya da Eyüp sahilden Eyüp – Pierre Loti Teleferiği ile gidebilirsiniz.
“İstanbul Anadolu Yakası’nda hafta sonu nereye gidilir?” sorusuna verilebilecek en klasik cevaplardan biri Çamlıca Tepesi. Büyük Çamlıca olarak da anılan tepe deniz seviyesinden yaklaşık 300 metre yükseklikte yer alıyor ve hem Boğaz’ı hem de Marmara Denizi’ni görüyor.
Yakın zamanda üzerinden kaldırılması planlanan TV kuleleri ve Türkiye’nin en büyük camisi olan Çamlıca Camii, Çamlıca Tepesi’nde yer alıyor. Üsküdar sırtlarındaki Çamlıca Tepesi’nde yeşillikler içinde yürüyüş yaptıktan sonra manzaranın tadını çıkarabileceğiniz birçok kafe ve restoran var.
Büyük Çamlıca Tepesi’ne M5 Yamanevler -Üsküdar metro hattını kullanarak ya da Turistik Çamlıca Tesisleri durağından geçen İETT otobüsleriyle kolayca gidebilirsiniz.
Panoramik İstanbul manzarası sunan bir diğer tepe, Beykoz Korusu içinde kalan Otağtepe Parkı. Hem Rumeli Hisarı’nı hem de Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü kadraja alarak muhteşem İstanbul fotoğrafları çekebileceğiniz bu parkta, hafta sonları uygun fiyatlarla serpme kahvaltı sunan birçok mekân bulunuyor.
Beykoz sırtlarında yer alan Otağtepe Parkı’nın resmi adı ise Fatih Korusu TEMA Vehbi Koç Doğal Külltür Merkezi. Otağtepe Parkı’nda yer alan tesisler, düğünler ve özel organizasyonlar için de hizmet veriyor. Otağtepe Parkı’na gitmek için Üsküdar’dan 15 M hatlı otobüse, Kadıköy’den 14 M hatlı otobüse binebilirsiniz.
Dış görünüşüyle nefes kesen, İstanbul’un en ünlü yapılarından biri olan Galata Kulesi, terasından muhteşem İstanbul manzaraları sunuyor. İstanbul’a Galata Kulesi’nden bakmak isteyenler yılın dört mevsimi kulenin girişinde uzun kuyruklar oluşturuyor. Dileyenler Galata Kulesi’nin 9. katında yer alan restoranda manzaraya karşı akşam yemeklerinin tadını çıkarıyor.
67 metre yüksekliğe sahip olan Galata Kulesi’nin toplam 9 katı bulunuyor. Ziyaretçiler kulenin ilk 7 katını asansörle, kalan 2 katı ise merdivenlerle çıkıyor. Kuleden merdivenlerle iniliyor. Galata Kulesi’ne İstiklal Caddesi’nin sonunda yer alan Tünel Meydanı’ndan ya da Karaköy Bankalar Caddesi’nden kısa bir yürüyüşle ulaşmak çok kolay.
İstanbul’un en yüksek binası olan Safir Kule, İstanbul’a en yüksekten bakabileceğiniz yer olarak öne çıkıyor. Tam 66 katlı olan binanın yüksekliği 261 metre. Bir alışveriş merkezi ve rezidans olarak inşa edilen bina, Büyükdere Caddesi üzerinde, Çelik Tepe’de yer alıyor.
Binanın en üst katında yer alan seyir terası, heyecan verici yüksekliğiyle farklı bir İstanbul panoraması sunuyor. Saatte 20 km hızla giden asansörle Safir Seyir Terası’na çıkmak için cüzi bir ücret ödemeniz gerekiyor. Manzaranın tadını doyasıya çıkarmak isteyenler için terasta bir de kafe bulunuyor.
İstanbul’da hayatın koşturmacasından, bir yerlere yetişme telaşından arınmak ve doğayla bütünleşmek neredeyse lüks haline geldi. Özellikle hafta sonu bir ağaç altında oturmak, çıplak ayakla toprağa basmak için bazen kilometrelerce yol gitmeyi göze almak gerekiyor sanıyoruz. Aslında İstanbul’da farkında olmadığımız ya da es geçtiğimiz o kadar çok yeşil alan var ki…
Siz de “Hafta sonu çocuklarla İstanbul’da nereye gidilir?” ya da “İstanbul’da nerede piknik yapılır?” sorularına cevap arıyorsanız bu yazı sizin için. İstanbul’un en güzel korularından, park ve bahçelerinden isterseniz size en yakın olanı isterseniz daha önce hiç gitmediğinizi seçin. Kendinize bir güzellik yapın ve ilk fırsatta tüm yorgunluğunuzu çimlerin üzerine bırakın.
İstanbulluların genellikle sahili ve çarşısıyla tanıdığı Bakırköy, E-5’in yanı başında İstanbul’daki en büyük parklardan birine ev sahipliği yapıyor. İçinde çocuk parklarının, üzerinde keyifle vakit geçirebileceğiniz çimenliklerin yer aldığı parkta fotoğraf çekilen gelin ve damatlara da denk gelebilirsiniz.
2. Beylikdüzü Yaşam Vadisi
İstanbul’da merkezden biraz uzak kaldığı için mizah malzemesi olan Beylikdüzü’nde yaşayanlar çok şanslı. İrili ufaklı birçok korunun yer aldığı semte, yakın zamanda dev bir Yaşam Vadisi kuruldu. İçinde göz alabildiğine uzanan alan tamamlandığında New York’taki Central Park’tan büyük olacağı söyleniyor. İçinde konserlerin verildiği amfitiyatro, Japon bahçesi, kafeler ve restoranlar, atıştırmalık satan tezgahların bulunduğu park, Cumhuriyet Mahallesi’nde yer alıyor.
Belgrad Ormanı için İstanbul’un akciğeri desek, abartmış olmayız. İstanbul’un kuruluşundan beri şehrin suyunu sağlayan bentleri, çeşmeleri ve zengin orman varlığıyla doğal bir cennet. Şimdilerde özellikle uzun koşu parkuruyla yeniden popüler yeşil alanlar arasına giren Belgrad Ormanı, İstanbul’da görülecek yerlerin başında geliyor.
4. Yeşilköy Sahili ve Rönepark
İstanbul’un en eski semtlerinden olan Yeşilköy, deniz kıyısında genellikle alçak katlı binaların yer aldığı ferah semtlerden biri. Yeşilköy sahilinde yer alan Rönepark da yeşile doyacağınız İstanbul parklarından biri. Yanınıza simidinizi, poğaçanızı, kahvaltılıklarınızı alıp, parktan demli bir çayla Yeşilköy’de deniz kenarında kahvaltı etmenin tadını çıkarın. Sonra sahilde uzun bir yürüyüş yapıp, çimlere uzanırsınız. Yeşilköy’ün merkezindeki parka Bakırköy-Yeşilköy minibüsleriyle kolayca ulaşabilirsiniz.
Benim çocukluğumda büyük bir hayvanat bahçesine ev sahipliği yapan Gülhane Parkı, aslında Topkapı Sarayı’nın arka bahçesi olarak yüzyıllardır varlığını sürdürüyor. Göğe uzanan ceviz ağaçlarının altında güzel bir yürüyüş yapıp, çay bahçesinde tazecik bir çay içebileceğiniz Gülhane Parkı, İstanbul’un göbeğinde, Sultanahmet Meydanı’nın biraz altında kalıyor.
6. Emirgan Korusu
İstanbul ve lale kelimeleri yan yana geldiğinde akla ilk gelen yer elbette Emirgan Korusu. İstanbul Boğazı’nın ferah atmosferinde her yıl baharda binlerce lale ile renkten renge bürünen koru, her mevsim ayrı güzel. Emirgan Korusu’na nasıl gidilir diye merak edenler için Beşiktaş sahilinden Sarıyer’e giden tüm İETT otobüsleri Emirgan Korusu’ndan geçiyor. Ayrıca Taksim’den, Mecidiyeköy’den ve Zincirlikuyu’dan tek otobüsle koruya ulaşım sağlanıyor.
7. Bahçeşehir Gölet Parkı
Dev binaların ve gökdelenlerin arasında biraz nefes almak isteyen Bahçeşehirliler, soluğu Bahçeşehir Gölet Parkı’nda alıyor. Yapay bir gölettin etrafındaki geniş yeşil alanıyla öne çıkan parkta çeşitli restoranlar, oyun parkları, özel kulüpler, çay bahçesinin yanı sıra çeşitli gösteri ve konserlere ev sahipliği yapan Arena Sahnesi yer alıyor.
Diyelim ki güneşli bir hafta sonu sabahına uyandınız ve kahvaltıya nereye gitsek diye düşünmeye başladınız. Beşiktaş sahilinden Ortaköy’e giden o muhteşem yolda yürümenin tadına vararak, Yıldız Korusu’nda yer alan Malta Köşkü’nde ya da Çadır Köşkü’nde ortalama fiyatlarla açık büfe kahvaltının tadını çıkarabilirsiniz.
Bir ucundan bir ucuna teleferikle çıkarak manzaranın tadını çıkarabileceğiniz Maçka Parkı, İstanbul’un orta yerinde unutulmuş bir vaha gibi yeşile hasret kalanları bekliyor. Maçka Parkı’nın Dolmabahçe’ye bakan tarafında yer alan Küçükçiftlik Park, yıl boyunca sayısız konsere ve etkinliğe sahne oluyor.
Sarıyer, Bahçeköy’de yer alana Atatürk Arboretumu, Türkiye’nin ilk canlı ağaç müzesi olarak tanımlanabilir. 1940’lı yıllarda farklı ülkelerden ve egzotik bölgelerden ağaçların burada dikilmeye başlanmasıyla oluşturulan arboretum, yeşilin binbir tonuyla ve kuş cıvıltılarıyla görülmeye değer.
Ataşehir’de otoyol kavşaklarının arasında yer alan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, şehrin ortasında benzersiz bir vaha olarak görenleri kendine hayran bırakıyor. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, Türkiye’deki en zengin bitki çeşitliliğine sahip botanik bahçelerden biri. Yıl boyunca park içinde düzenlenen birbirinden keyifli kurslar ve atölyelere katılarak keyifli vakit geçirebilirsiniz. “Lütfen çimlere basınız” tabelalarıyla yüzünüzde gülümseme oluşturacak Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ne giriş ücretsiz.
Anadolu Yakası’nda Göztepe’de, Bağdat Caddesi ve sahil yolu arasında yer alan Göztepe 60. Yıl Parkı, İstanbul’da toplu taşımayla en kolay gidebileceğiniz yeşil alanlardan biri. İçerisinde rengarenk balıkların yüzdüğü akvaryumları, mevsimine göre farklı renklere bürünen çiçek bahçeleri, küçük denizcilerin aklını başından alacak oyun teknesi ve yaz aylarında ıslanıp ferahlayabileceği fıskiyeleriyle Anadolu Yakası’nın en güzel parkları arasındaki Göztepe 60. Yıl Parkı, yaz aylarında açık hava tiyatro festivallerinden konserlere uzanan birçok keyifli etkinliğe de sahne oluyor.
Yaz aylarında gelin ve damatların fotoğraf çektirmek için sıkça tercih ettiği Fenerbahçe Parkı, denizin kıyısında geniş ve ferah bir yeşil alan. Parkın içinde yer alan kafelerde ya da piknik masalarında manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Ayrıca Fenerbahçe Marina’ya yakın olan parkın çevresinde birçok kafe ve restoran da bulunuyor. Fenerbahçe sahilindeki parka, Kadıköy’den Bostancı yönüne sahil yolundan giden otobüslerle ya da sarı dolmuşlarla hızlıca gidebilirsiniz.
Maltepe’nin İdeal tepe Mahallesi’nde yer alan 50. Yıl Korusu, içerisinde yer alan yürüyüş ve koşu parkurları, piknik masaları ve çocuk parklarıyla yaz akşamlarında çamların altında serinliğin tadını çıkarmak isteyenler için bulunmaz bir yer. Parkın oldukça iyi aydınlatılmış olması ve içinde 7/24 güvenliklerin dolaşıyor oluşu, ailelerin rahatça geç vakitlere kadar parkta vakit geçirmelerini sağlıyor.
Minibüs yolu ile E5’in arasında kalan koruya, Küçükyalı metrosunun İdeal tepe çıkışından yürüyerek 10-15 dakikada ulaşmak mümkün.
Maltepe’den Sancaktepe’ye giden orman yolunu takip ederek gidebileceğiniz Başıbüyük Piknik Alanı, çam ağaçlarının altındaki piknik masalarında rahatça oturup mangal yakabileceğiniz bir alan. Burada yer alan kafe ve restoranlarda dilerseniz uygun fiyatlarla serpme kahvaltı servisi de bulunuyor. Buraya özel aracınızla Maltepe’den Başıbüyük tabelalarını takip ederek kolayca ulaşabilirsiniz.
İstanbul Anadolu Yakası’nda hem kahvaltı hem de mangal için en uygun ve ünlü yerlerden biri de Polonezköy. Yaz aylarında birçok kır düğününe de ev sahipliği yapan şık mekanlarıyla öne çıkan Polonezköy, burada üretilen Polonezköy sucuklarıyla da etseverlerin gönlünde özel bir yere sahip.
Polonezköy’e toplu taşıma bulunmuyor. Özel aracınızla Beykoz’a geldikten sonra Kavacık’tan Polonezköy tabelalarını takip ederek buraya gelebilirsiniz.
“Uzaklarda arama, çünkü sen içimdesin!” tadındaki İstanbul’un günübirlik rotalarından Ağva yemyeşil ormanın içinde, nehir kenarında karmaşa ve gürültüden uzaklaşıp tüm problemlerinizi unutabileceğiniz bir yeryüzü cenneti. Ağva’da Göksu Nehri kıyısında yan yana inci gibi dizilmiş pek çok otel ve restoran bulunuyor. Genellikle romantik çiftlerin tercih ettiği bu otel ve restoranlarda nehir kıyısında köy kahvaltısı etmek, gündüz kano veya yunuslarla nehri gezmek, akşam mum ışığında romantik bir yemek Ağva gezisinin olmazsa olmazı. İlkbahar ve sonbahar aylarında oldukça popüler olan Ağva’da yaz aylarında merkezde ve çevre koylarda plaj, deniz ve güneş üçlüsünün tadını çıkarmak da mümkün.
SİLİVRİ
Turistik sahili, feneri, yoğurdu, köftesi, Ayçiçek tarlaları ile İstanbul karmaşasından uzaklaşıp Trakya ruhunu hissetmeye başlayacağınız, bir dönemin en popüler yazlıkçı beldesi Silivri. Mimar Sinan Köprüsü, Silivri Kalesi, Selim paşa Tarihi Evleri ve Piri Mehmet Paşa Külliyesi ile tarihi değerleri de barındıran bir ilçe Silivri. Yaz aylarında hala oldukça popüler olan Silivri sahili boyunca uzanan Gümüş yaka Plajı ve Papatya Plajı gibi ücretsiz halk plajlarına ve çocuklar için uygun dalgasız, temiz ve sığ bir denize sahip. Pansiyondan tatil köyüne pek çok konaklama seçeneği bulunan Silivri Avrupa yakasında oturanlar için keyifli bir tatil seçeneği oluşturuyor. Tarihi Köfteci Osman’da Silivri köftesi yemek, Selim Paşa limanında balık ziyafeti çekmek Silivri gezisinin olmazsa olmaları.